Ben Kimim

 
 
 

HAVA KUVVETLERİMİZİN KURUCULARI

VE UNUTULMAZ HAVACILARIMIZ
 

Bir süre önce HAVACILIK VE UZAY PSİKOLOJİSİ isimli kitabını yayınlayan Emekli Hava Tabip Albay, Prof.Dr.Muzaffer Çetingüç, Hava Kuvvetlerimizde geçmişte isim yapmış, unutulmaz havacılarımıza kitabının bir sonraki baskısında yer vermek istediğini; eğer mümkünse eski unutulmaz havacılarımızla ilgili bir bilgi notu hazırlayabilirsem çok makbule geçeceğini söyledi.

Biz İstanbul'da oturan emekli havacı arkadaşlarımızla bir araya geldiğimiz sohbet toplantılarında ve geleneksel aylık yemeklerimizde, geçmiş yıllarda Hava Kuvvetlerimizde isim yapmış, unutulmaz havacılarımızdan bahseder ve onların yaşadığı ilginç olayları ve hikayeleri anlatır, hatıralarını yad ederiz.

Prof.Çetingüç benden böyle bir istekte bulununca, unutulmaz havacılarımızın isimlerini tespit etmekte epey zorlandım. Arkadaşlarımın ve büyüklerimin de görüş ve tavsiyelerini dikkate alarak aşağıya çıkardığım isimleri tespit ettim.Tabii bu isimler benim kişisel düşüncelerimi yansıtmaktadır. Elbette başka arkadaşlarımız bu isimlere ilave olarak kendi görüşlerini yansıtan daha değişik ve ilave pilot isimlerini sayabilirler. Hazırladığım bu yazıda, kendileri havacı olmamakla beraber, Hava Kuvvetlerimizin kurulması kararını veren zamanın Savunma Bakanı Mahmut Şevket Paşa ile Havacılık Teşkilatı'nın kurulmasında büyük emeği geçen Kurmay Yarbay Süreyya, ve Türkiye'de uçak imalat sanayisinin kurulması için büyük çaba harcayan Nuri Demirağ da, Hava Kuvvetlerimizin unutulmazları arasında yer almıştır.

Harbiye Nazırı (Savunma Bakanı) Mahmut Şevket Paşa

Mahmut Şevket Paşa,1856 yılında Osmanlı İmparatorluğuna bağlı Bağdat’da dünyaya geldi. İlk ve ortaöğrenimini Bağdat'ta bitirdikten sonra İstanbul'a gönderilen Mahmut Şevket, askeri okula verildi. 1882 yılında Kurmay Yüzbaşı olarak Harp Akademisi'nden mezun oldu. Almanya’da dokuz yıl, Fransa’da bir müddet kalarak, batı kültürünü öğrendi. Bu sırada zırhlı vasıtalar ve ateşli silâhlar hakkında incelemelerde bulundu. 1899'da Türkiye'ye döndüğünde Tuğgeneralliğe ve iki yıl sonra da Korgeneralliğe yükseltildi. 31 Mart Vakası üzerine toplanan ve Hareket Ordusu adı verilen birliklerin başına geçerek 22 Nisan 1909 tarihinde İstanbul’a geldi. Komutayı ele aldı ve sıkıyönetim ilan etti. Sultan 2'nci Abdülhamit'in tahttan indirilmesinde önemli rol oynadı. Ayni yıl Harbiye Nazırı oldu. 1911 yılında Genelkurmay Havacılık Teşkilatı'nı kurdu ve başına Kur.Yarbay Süreyya'yı getirdi. 23 Ocak 1912 yılında Sadrazamlığa getirildi ve Mareşalliğe terfi ettirildi. Mahmut Şevket Paşa'nın mesaisinin büyük kısmını bir havacılık teşkilatı kurulmasına harcadığı Genelkurmay Başkanlığındaki belgelerden anlaşılmaktadır. Hava teşkilatının kurulması esnasında Mahmut Şevket Paşa'nın karşılaştığı en büyük zorluk, devletin hazinesinden Havacılık Teşkilatı için bütçe, ödenek tahsis edilememesi idi. Bu mali sıkıntılara çare bulabilmek için 14 Mart 1912 tarihinde Donanma Cemiyeti'ne yazdığı aşağıdaki mektup, içinde bulunulan mali sıkıntıyı çok güzey aksettirmektedir.

DONANMA CEMİYETİ BAŞKANLIĞINA: Hava Teşkilatımıza halk tarafından yapılacak bağışların Donanma Cemiyeti vasıtasıyla toplanması için, kısa bir süre önce makamlarınızdan yazıyla talepte bulunulmuştu. Fransız R.E.P. fabrikasından satın alınacak iki uçak için çok acilen 4.000 liraya ihtiyaç vardır. Şu anda bu alım için Savunma Bakanlığı'nda nakit olarak tahsis edilebilecek sadece 1.000 lira mevcut bulunduğundan, üsr tarafı olan 3.000 liranın Hava Teşkilatı için ilerde toplanacak olan bağışlardan karşılanmak üzere gönderilmesini; bu mümkün olmadığı takdirde, başka bir kaynaktan temin edilmesi çareleri aranılacağından, durumun en kısa zamanda tarafımıza bildirilmesini rica ederim".

Mahmut Şevket Paşa 11 Haziran 1913’te Beyazıt'taki Harbiye Nezareti'nden (şimdiki İstanbul Üniversitesi ana binası) makam arabasıyla çıktıktan sonra suikastçılar tarafından arabasının içinde tabanca ile vurularak öldürüldü. Kurulma aşamasında havacılığın bütün sorunlarıyla bizzat tek tek ilgilenen ve ortaya çıkan güçlüklerin aşılarak Hava Teşkilatı'nın bir an önce kurulması için gece gündüz çalışan değerli Komutan ve Devlet Adamı Mahmut Şevket Paşa, suikasta uğramadan birkaç saat önce Yarbay Süreyya Bey'i makamına çağırmış ve Yeşilköy'de kurulacak Hava Teşkilatı tesisleri hakkında bilgi alarak bazı direktifler vermişti. Onun bir suikasta kurban gitmesiyle, henüz filizlenip yeşermekte olan Türk havacılığı büyük bir desteğini kaybetti. Arapça, Almanca ve Fransızca dillerini çok iyi bilen Mahmut Şevket Paşa'nın, askerî konular ile cebir, geometri üzerine yazdığı kitapları vardır. Mezarı, İstanbul'un Şişli semtinde 31 Mart şehitlerinin anısına dikilmiş Hürriyet Abidesi'nin bulunduğu Hürriyet-i Ebediye Tepesi'ndedir. Nur içinde yatsın.

Kurmay Yarbay Süreyya İlmen

Süreyya İlmen 1874 yılında Karadağ / Podrorica'da doğmuştur. Babası Serasker (Genel Kurmay Başkanı) Rıza Paşa'dır. Harp Okulu'ndan mezun olduktan sonra Harp Akademisi'ni bitirmiş ve Kurmay Subay olarak Genelkurmay Başkanlığı Karargâhı'na atanmıştır. Çalışkanlığı ve bilgisiyle Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa'nın dikkatini çeken Kur.Yb.Süreyya Bey, 1911 yılında kurulan Genelkurmay Hava Teşkilatı'nın başına getirilmiş ve Havacılık Teşkilatı'nın kurulmasında büyük emeği geçmiştir. 1'nci Dünya Savaşında değişik cephelerde görev yapmış ve kısa süre içinde Generallik rütbesine yükselmiştir. Yarbay Süreyya'nın o zamanki teşkilat yapısında doğrudan bağlı olduğu Mahmut Şevket Paşa, siyasi durumun giderek kötüleşmesi üzerine, Havacılık Teşkilatının bir an önce kurulmasını ve yurt dışından uçak temin edilmesi çalışmalarını yapmasını bizzat kendisinden istiyordu. Mahmut Şevket Paşa uzun yıllar Almanya ve Fransa'da bulunmuş ve bu ülkelerdeki uçak sanayisini yakından tanımıştı. Bu ülkelerde uçak sanayisini, incelemesi ve uçak seçimleri yapması için Kur.Yb.Süreyya'yı görevlendirdi. İtalyanların 28 Nisan 2012 tarihinde Ege'deki 12 adaları işgal etmeye başlaması üzerine, o tarihte inceleme gezisi için Almanya'da bulunan Kur.Yb.Süreyya'ya şu mektubu yazdı:

" Muhterem Oğlum.Sizin İstanbul'dan hareketinizden sonra İtalyanlar Rodos Adası'nı işgal ettiler. Diğer adaları da işgal etmeleri muhtemeldir. Rodos Adası'yla irtibatımızı ancak uçak ile sağlayabiliriz. Eğer uçak ile bu teması sağlayabilirsek, hem askerlerimizin moralini yükseltmiş, hem de Avrupa'ya karşı ordumuzun şan ve şerefle yüzünü ak çıkarmış oluruz. Bu nedenle Rodos Adası karşısındaki topraklarımızda, seyyar hangarlar tesisi ile orada birkaç uçak bulundurulmasını arzu ediyorum. Eğer uçaklar bomba taşıyan tipte olursa, İtalyan gemileri ve ordugâhı üzerine bomba da atabiliriz. Bu işi yapmak için pilotlara ihtiyacımız olacaktır. Bu konuda teşebbüste bulunmanızı ve sonucu en kısa zamanda bildirmenizi bekliyorum".

Bu mektuptan iki gün sonra da Mahmut Şevket Paşa şu mektubu gönderdi:

"Bir an önce uçuş okulunu inşa ederek pilot yetiştirmeye ihtiyacımız vardır. Uçaklarımızı bir an önce uçurarak hiç olmazsa, sahillerimizin yakınında keşif faaliyetlerinde bulunmamızı sağlayacak imkânları temin ediniz. Sanıyorum ki maksadımı anlatabildim. İzmir ve Çanakkale'de acilen uçak uçurabilmemiz için seyyar hangar da satın alınız".

Kurmay Yarbay Süreyya, 21 Mayıs 1912 tarihli mektubunda konuyla ilgili şu bilgileri veriyordu. Uzun mektubunun özeti aşağıdadır

"Berlinde iken emirlerinizi aldım. İki gün sonra da Viyana'ya geldiğimizde ikinci emriniz elime ulaştı. Emirleriniz doğrultusunda derhal teşebbüse geçtik. Harlan fabrikasında yeni imal edilen uçağı gidip gördük. Harlan uçaklarında pilot mahallinin alt hizasının gövde altında üçer adet 20'şer kiloluk bombayı taşıyacak özel kızaklar mevcuttur. Ayrıca fazla miktarda el bombasını taşıma kabiliyeti olduğundan bu tip uçak tercih edilmiştir. Bu 20'şer kiloluk büyük bombalardan 50 - 100 kadar satın alınacaktır. Uçaklar bu bombaları atamasalar bile (ki atacaklarına kuvvetle inanıyorum) hava silahları olarak bize büyük bir güç katacaktır. Özellikle henüz hiçbir Hava Kuvveti'nde mevcut olmayan 20 kiloluk bombaları taşıyan uçaklarımızın Adalar civarında uçurulması, sizin de emir buyurduğunuz gibi, bizim birliklerimizin moralini artırırken,düşmanı da düşündürecektir".

Bu mektuplarda dikkati çeken çok önemli bir husus bulunmaktadır. O tarihte havacılık henüz emekleme çağındayken ve dünyada birçok ülkenin insanları, değil uçağın kendisini, resmini bile görmemişken, Türk Savunma Bakanı ile Havacılık Teşkilâtı Başkanı'nın Hava Kuvvetlerinin caydırıcılık (Deterrence) rolünü sezip hissetmesi çok gurur vericidir.

Savaşın bitmesinden sonra Tümen Komutanı iken askerlikten istifa etmiş ve iş hayatına atılmıştır. Kadıköy bölgesinde birçok sosyal tesisin kurulmasına öncülük etmiştir. 6 Şubat 1955 tarihinde İstanbul'da vefat etmiş ve Maltepe'de kendi yaptırdığı Süreyya Paşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin bahçesindeki mezarlıkta toprağa verilmiştir.

Pilot Mehmet Fesa Evrensev

Mehmet Fesa Bey 1878 yılında İstanbul’da Gedikpaşa’da doğdu.Galatasaray Lisesi’nde okudu. Daha sonra Harp Okulu’na girdi ve 1899 yılında Süvari Teğmeni olarak mezun oldu. 1911 yılında Ordu'da pilot olmak için gönüllü subaylar arandığında Yüzbaşı Fesa Bey, adayların başında yer aldı. Yapılan sınavı birincilikle kazanarak Fransa’ya uçuş eğitimine gönderildi. 1912 yılında yurda döndüğünde Türk Silahlı Kuvvetlerinin 1 no’lu uçuş brövesi kendisine verildi ve Türkiye’nin ilk pilotu unvanını kazandı. Yeşilköy'de kurulan Uçuş Okulu'nda baş öğretmen olarak yeni pilotların yetiştirilmesinde önemli hizmetleri oldu.

Balkan Savaşı’nda uçuş birlik komutanı olarak çeşitli uçuş görevleri yaptı. Birinci Dünya Savaşı başlayınca, Kafkas Cephesine atandı. Fakat Kafkasya’ya giderken Karadeniz’de Amasra açıklarında Ruslar, bulunduğu gemiyi batırdılar ve gemide bulunanların tamamını esir aldılar.

Mehmet Fesa Bey, beş yıl sekiz ay kaldığı Sibirya’daki esir kampından kaçarak, Haziran 1920’de yurda döndü.

1'nci Dünya Savaşı sırasında Doğu Cephesinde ve Kurtuluş Savaşı sırasında da Batı Cephesinde hizmetler gördü.

Kurtuluş Savaşından sonra İzmir’deki Uçuş Okulu’na öğretmen olarak atandı. Kasım 1925’te 47 yaşında ve Binbaşı rütbesinde iken kendi arzusu ile emekli oldu.

1933 yılında; Türkiye’nin ilk hava taşımacılığı teşkilatı olan Hava Yolları Devlet İşletme İdaresi‘nin (Şimdiki Türk Hava Yolları) başına müdür olarak getirildi. Bu hizmette bir yıla yakın kaldıktan sonra görevden ayrıldı ve ömrünün kalan yıllarını Türk Hava Kurumu’na verdiği hizmetler ile geçirdi.

9 Nisan 1951 tarihinde İstanbul’da vefat etti ve Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verildi. Nur içinde yatsın!

İstanbul Kahire Hava Seferi Pilot ve Rasıtları

Yüzbaşı Sadık, Yüzbaşı İsmail Hakkı, Yüzbaşı Fethi,Yüzbaşı Nuri.

Yeşilköy, 8 Şubat 1914

Balkan Harbinde Rumeli'nin elden gitmesinden sonra, ülkenin geriye kalan kısımlarında yaşayan halkın ekserisi İslamdı. Bu İslam ülkeleri arasında birliğin pekiştirilmesi için, denizlerde gemilerin bayrak göstermesi gibi, Türk bayrağını taşıyan uçakların da İslam ülkelerini ziyaret ederek Mısır'a kadar ulaşması bir çeşit güç gösterisi olacaktı. Bu amaçla iki uçağımızın İstanbul - Kahire hava seferini yapması kararlaştırıldı ve hemen hazırlıklara girişildi.Uçulacak mesafe 2515 kilometreyi buluyordu. Hava seferi için seçilen Pilot Yüzbaşı Fethi ve Rasıdı Yüzbaşı Sadık Bleriot tipi bir uçakla; Pilot Yüzbaşı Nuri ve Rasıdı Yüzbaşı İsmail Hakkı Duperdussin tipi bir uçakla 8 Şubat 1914 günü Yeşilköy'den ayrı ayrı hareket ettiler. Eskişehir, Afyon ve Konya'ya inip benzin ikmallerini yaptıktan sora uçuş rotasında sonra Ulukışla'ya indiler. Yüzbaşı Nuri uçağının Ulukışla - Adana arasında 3000 küsur metre yüksekliğindeki Toros Dağları'nı iki kişinin ağırlığıyla geçemeyeceğini hesapladığından Ulukışla'ya indikten sonra Rasıdı Yüzbaşı İsmail Hakkı'yı trenle Adana'ya gönderdi ve kendisi tek olarak Torosları geçip Adana'ya indi. Yüzbaşı Fethi, Beyrut'a doğru uçarken karbüratör arızası sebebiyle mecburi iniş yapmak zorunda kaldı. Engebeli bir araziye yapılan mecburi inişte uçağın tekerlek ve pervanesi kırıldı. Yer ekipleri tarafından getirilen yedek tekerlek ve pervane takılıp uçak tamir edildikten sonra yola devam edildi. Bu bir iki küçük olayın dışında uçuş Şam'a kadar normal devam etmişti.

Artık iyice yolun sonuna yaklaşıldığı düşünülüyordu ki, ilk acı haber, 27 Şubat 1914 günü Şam'dan geldi. Pilot Yüzbaşı Fethi, Şam'dan Kudüs'e gitmek üzere havalanmıştı.Fakat Kudüs'e varamadan,Taberiye Gölü yakınlarında Şumriye Kasabası'nın 500 metre yakınındaki kayalıklara düşerek rasıdı Yüzbaşı Sadık'la birlikte şehit olmuştu. Cenazeleri Şam'a getirildi. Şam'da yapılan askeri törenle Selahaddin Eyyübi Türbesi'nin haziresinde toprağa verildiler. Ayni gün hiçbir şeyden habersiz Şam'a gelen Yüzbaşı Nuri, sevdiği arkadaşlarının o gün şehit olduklarını öğrendi.

İlk yapılan uçuş planlamasına göre Kudüs ve El Ariş üzerinden Mısır'a uçulması gerekiyordu. Fakat verilen bir emirle eski rota değiştirilerek bu meydanlara uğranmadan sahil boyunca uçuşa devam edilmesi istendiğinden Yüzbaşı Nuri uçağıyla Yafa'ya geldi. Yafa Meydanı pistinden deniz istikametine kalkışta yerden kesilip bir süre deniz sathına çok yakın uçtuktan sonra, uçağın dönüş içinde çok süratsiz kalarak denize düştüğü görüldü. Sahilden kayıkla yetişen Yafalılar Rasıt Yüzbaşı İsmail Hakkı'yı kurtarmışlardı.Ancak Pilot Yüzbaşı Nuri ne yazık ki şehit olmuştu. Arkadaşlarının uğradığı kazadan beş gün sonra şehit olan Yüzbaşı Nuri, Selahaddin Eyyubi Türbesi Haziresi'nde iki arkadaşının yanında toprağa verildi. Nur içinde yatsınlar!

Bu üç kahraman havacımızın tam hedeflerine ulaşacakları bir zamanda şehit olmaları Türkiye'nin her tarafında büyük bir üzüntü yarattı. Bu kıymetli havacılarımızı kaybetmiştik, ancak görev tamamlanmamıştı. Başlanmış olan bu seferin bitirilmesi gerekiyordu. Pilot Yüzbaşı Salim İlkuçan, Bleriot tipi uçağıyla, yanında rasıt Kurmay Yüzbaşı Kemal ile, 1 Mayıs 1914 tarihinde Beyrut'tan uçuşa başlayarak, ilk uçuş planında yer alan Kudüs ve El Ariş uğradıktan sonra 7 Mayıs günü Port Said'e, ve 9 Mayıs günü Kahire'ye ulaştılar. Kahire'de başta Hidiv Abbas Hilmi Paşa olmak üzere halk tarafından coşkuyla karşılandılar. Nur içinde yatsınlar!

Pilot Mehmet Ali Kurçer

Mehmet Ali Kuçer 1889 doğumludur. Hava Kuvvetlerimizin ilk pilotları olan Yüzbaşı Fesa Bey ve Teğmen Yusuf Kenan Bey, 1912 yılında Fransa'da uçuş eğitimlerini görürken, ayni yıl Teğmen Mehmet Ali Bey ve diğer üç subay İngiltere'de Bristol Hava Okulu'nda uçuş eğitimine gönderildi. Balkan Harbi'nin çıkması üzerine subaylar eğitimlerini yarım bırakıp yurda döndüler. Daha sonra Yeşilköy Uçuş Okulu'nda eğitimini tamamlayan Üsteğmen Mehmet Ali, Yeşilköy Uçuş Okulu'nun Baş Öğretmeni Yüzbaşı Feza Bey'in maiyetinde uçuş öğretmenliği görevine devam etti.

Öğretmeni Yüzbaşı Feza Bey'in maiyetinde uçuş öğretmenliği görevine devam etti.

Yeşilköy'de uçuş öğretmenliği görevindeyken Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın emir subayı bir gün arkadaşı Mehmet Ali'ye, Enver Paşanın müsteşarlarıyla sohbet ederken, bir uçağın Harbiye Nezareti'nin (Beyazıt'ta şimdiki İstanbul Üniversitesi) önüne inip inemeyeceği konusunu konuştuklarını söyler. Üsteğmen Mehmet Ali de uçağıyla bu meydana inmeye karar verir ve 14 Nisan 1914 tarihinde R:E:P modeli uçağıyla Yeşilköy'den kalkıp Beyazıt meydanına iner. Civardaki halk uçağın düştüğünü sanarak büyük telaşa kapılır. Uçağın iniş haberini alan Enver Paşa ve müsteşarları koşarak uçak başına gelirler. Enver Paşa pilotun omzunu okşar ve "Merhaba arkadaş, buraya nasıl inebildin?" diye sorar. Biraz sonra Enver Paşa'nın yaveri bir kese içinde 100 altın lirayı getirip Üsteğmen Mehmet Ali'ye verir.

Uçak üç gün süreyle Beyazıt meydanında sergilenir. Bu üç gün içersinde İstanbul ve civarından uçağı görmek üzere halk Beyazıt meydanına akın eder. Uçağın buraya inişi, halktan uçak satın almak için bağış toplanmasına çok güzel bir fırsat olur. Beyazıt meydanının dört tarafındaki giriş noktalarına bağış kumbaraları konur. Uçağı görmek üzere gelen halktan büyük miktarda bağış toplanır. Üç gün süreyle Beyazıt meydanında sergilendikten sonra uçak, kanatları sökülüp bir çekerin yanlarına bağlanarak Yeşilköy’e nakledilir.

Üsteğmen Mehmet Ali Bey, Beyazıt meydanına inişinden yaklaşık üç ay önce de 11 Ocak 1914 tarihinde Yeşilköy'den kalkıp Bursa üzerine gelir, şehir üzerinde bir kaç tur attıktan sonra, civarda en iyi iniş yeri olarak seçtiği Atıcılar mevkiindeki bir düzlük alana iner. Gökyüzünde ilk defa bir uçak gören Bursa halkı büyük bir merakla uçağın indiği alana koşar. Uçak ertesi gün bir aracın arkasında çekilerek şehrin merkezindeki Belediye binası yakınında, eski Tayyare Sineması, şimdiki Tayyare Kültür Merkezi önüne çekilir. İstanbul Beyazıt meydanına inişte olduğu gibi bu sefer de Bursalılardan uçak alımı için bağış toplanır. Şehrin merkezinde beş gün süreyle sergilenen uçak, nesiller boyu Bursalıların zihinlerinde yer eder. Çok ilginçtir ki, Mehmet Ali Bey'in Bursa yakınlarında indiği düzlük, yıllar sonra Bursa'ya bir havaalanı yapılmaya karar verildiğinde yer seçimi yapan uzmanların seçtiği yerdir. Pilot Mehmet Ali Kurçer 1961 yılında vefat edince Bursalılar unutulmaz bir vefa örneği göstererek, şehir merkezine yakın bir caddeye "Tayyareci Mehmet Ali Bey" ismini verirler. Ayrıca İstanbul /Şişli'deki bir sokağa da Tayyareci Mehmet Ali ismi verilmiştir.

Pilot Vecihi Hürkuş

Vecihi Hürkuş 1896 tarihinde İstanbul'da doğdu. Yeşilköy'deki Uçuş Okulu'na kabul edildi ve pilot olarak mezun oldu. Birinci Dünya Savaşı sırasından 7'nci Tayyare Bölüğü'nde Ruslara karşı harekata katılan Vecihi Bey, başarılı keşif ve bombardıman uçuşları yapmış ve bu arada girdiği bir hava muharebesinde bir Rus uçağını düşürmüştür. Vecihi Hürkuş, uçak düşüren ilk Türk pilotudur. Daha sonra Ruslara esir düşen Vecihi Hürkuş, Hazar Denizi'nin Azerbaycan kısmında bulunan Nargin Adası'ndan Azeri Türklerinin yardımıyla kaçmayı başarmış, İran üzerinden yurda dönerek 1918 yılı yaz başında Yeşilköy'de konuşlanmış bulunan 9'ncu Harp Tayyare Bölüğü'nde görev almıştır.

Vecihi Hürkuş, Türk havacılık tarihinin en önemli simalarından biridir. Kurtuluş Savaşı’nın ilk ve son uçuşunu yapan pilottur. 15 Mayıs 1919 günü İzmir'i işgal eden kuvvetlerle kendi kuvvetlerimiz arasında ilk silahlı çatışmanın yapıldığı 1'nci İnönü Savaşı sırasında (6 Ocak - 11 Ocak 1921) işgalci kuvvetlere karşı ilk uçuşu yapan pilot Vecihi Hürkuş'tur.

30 Ağustos 1922'de Dumlupınar'da düşmanın mağlup edilmesiyle İzmir istikametinde çekilen düşmanı takip eden Ordumuzun ileri harekâtı sırasında uçaklarımız da taarruz istikameti boyunca Uşak, Alaşehir ve Salihli meydanlarına intikal etmişler ve bu meydanlardan kalkarak ordumuzun yakın destek ve keşif görevlerini icra etmişlerdir Kahraman Ordumuz 9 Eylül 1922 günü İzmir'e girdiğinde Pilot Vecihi Hürkuş, İzmir / Gaziemir meydanına inen ilk pilot olmuştur.

Vecihi Hürkuş, Kurtuluş Savaşı'nın her safhasına; 1'nci İnönü, 2'nci İnönü, Sakarya savaşları ve Dumlupınar zaferi sonrası yapılan takip harekâtı sırasında çok başarılı keşif ve destek uçuşları yapmıştır. Bu başarılarının mükafatı olarak Vecihi Hürkuş'a kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ve TBMM tarafından üç kez Takdirname verilmiştir. Vecihi Hürkuş, TBMM tarafından üç takdirname ile taltif edilen tek kişidir.

Savaştan sonra İzmir /Gaziemir uçuş okulunda yeni pilotları eğitmeye başlar. Bu sırada Edirne'ye yanlışlıkla inen bir yolcu uçağını almakla görevlendirilir. Hizmeti karşılığı uçağa "VECİHİ" adı verilince, uçak inşa etmek düşünceleri canlanır. İzmir Seydiköy Hava Mektebi'nde -bugünkü Gaziemir Hava Teknik Okullar Komutanlığı- uçak yapımı projesine devam eder. 1923'te ganimet olarak Yunanlardan ele geçen motorlardan yararlanarak ilk Türk uçağını imal eder. 28 Ocak 1925'te "VECİHİ K-VI" adını verdiği uçağını uçurur ancak izinsiz havalandığı için üst makamlar tarafından cezalandırılır.

Daha sonra askeri havacılıktan ayrılarak uçak tasarımı ve yapımı çalışmalarına devam etmiştir. 1930'da Kadıköy'de bir keresteci dükkânını kiralayarak, 3 ay içinde ilk Türk sivil uçağını, aslında ikinci uçağı VECİHİ XIV'ü inşa etti. İlk uçuşunu 27 Eylül 1930'da Kadıköy Fikirtepe'de büyük bir kalabalık ve basın topluluğu karşısında yapmıştır. Bu uçuştan sonra VECİHİ XIV ile önce Yeşilköy'e, sonra Ankara'ya uçmuştur. Uçabilirlik Sertifikası için İktisat Bakanlığına başvurmuş, 14 Ekim 1930'da “Tayyarenin teknik vasıflarını tespit edecek kimse bulunmadığından gereken vesika verilmemiştir” cevabını almış. Vecihi Hürkuş, bunun üzerine bakanlık nezdinde yapılan girişimler sonucu uçağa istenen belgenin alınması amacıyla uçağı sökerek demiryollarından kiraladığı vagonla Çekoslovakya’ya gönderilmesi için müsaade almıştır. Vecihi Hürkuş, 6 Aralık 1930’da Prag’a geldiğinde henüz uçak gelmemişti. Uçağa ait statik raporu gibi resmi evrak önce Çek diline çevrilmiş, uçak gelince tekrar monte edilerek uçağın malzemeleri ve her türlü teknik kontrolü yapıldıktan sonra uçuşu istenmiş, ve her türlü uçuş manevralarıyla uçağın kontrolü tamamlanmıştır.

Vecihi Hürkuş 23 Nisan 1931'de Çekoslovakyalı yetkililer tarafından civardaki bir gazinoda düzenlenen bir törenle, başköşesinde “Yaşasın Türk Tayyareciliği” yazılı bir pankartla onurlandırılarak uçuş müsaadesini almıştır. 25 Nisan 1931'de Çekoslovakya’dan uçarak Türkiye'ye gelmek için yola çıkıp 5 Mayıs 1931’de Türkiye'ye gelmiştir.

1932'de "Vecihi Sivil Tayyare Mektebi" isimli ilk Türk Sivil Havacılık Okulu'nu kurmuştur. Okulda ilk Türk kadın pilotu olan Bedriye Gökmen ile birlikte 12 pilot yetiştirmiştir. İstanbul Kalamış-Kadıköy'de Türkiye'nin ilk sivil uçağı VECİHİ XIV, ilk eğitim ve spor uçağı VECİHİ XV, 160 beygirlik Mercedes uçak motorlu deniz kızağı VECİHİ SK-X üretilmiştir. Nuri Demirağ, bir tayyare yapımı için 5000 TL vermiş, böylece 1933'te Vecihi Hürkuş tarafından NURİ BEY adı verilen VECİHİ XVI kabin uçağı yapılmıştır.

1937 yılında Türk Hava Kurumu, Vecihi Hürkuş'u mühendislik eğitimi alması için, Almanya'daki mühendislik okula gönderdi. 1939 yılında mezun olarak ülkesine dönen Vecihi Hürkuş'a iki yılda mühendis olunmasının imkânsızlığı gerekçesiyle uçak mühendisi ruhsatı verilmedi.

1954 yılında ilk sivil havayolu şirketi olan Hürkuş Hava Yolları'nı kurmuştur ancak; kazalar, kaçırılmalar ve sabotajlar gibi sebeplerle şirket uçuştan men edilmiştir.

Türk havacılık tarihinin en üretken ve girişimci kişilerinden olan Vecihi Hürkuş, Ankara'da 16 Temmuz 1969 tarihinde Ankara Gülhane Askerî Tıp Akademisi Hastanesi'nde vefat etmiş ve Cebeci Asri Mezarlığı'nda toprağa verilmiştir. Nur içinde yatsın.

Pilot Sabiha Gökçen

Sabiha Gökçen, 22 Mart 1913 tarihinde Bursa'da dünyaya geldi. Küçük yaşta anne ve babasını kaybetti. 1925 yılında Bursa’yı ziyaret eden Atatürk tarafından evlat edinilerek kendisine "Gökçen" soyadı verildi. Çankaya İlkokulu ve İstanbul Üsküdar Kız Koleji'nde öğrenim gören Sabiha Gökçen, havacılığın gelecekteki önemli rolünü çok iyi bilen Ebedi Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk'ün tavsiyesiyle 1935'te Türk Hava Kurumu'nun Türk Kuşu Sivil Havacılık Okulu'na girdi. Ankara'da yüksek planörcülük brövesini aldı. Gökçen, 7 erkek öğrenciyle birlikte Kırım, Rusya'ya gönderilerek yüksek planörcülük eğitimini tamamladı. 1936'da Eskişehir Hava Okulu'na girdi, burada pilot brövesini kazandı. Sabiha Gökçen 1937 senesinde Tunceli'de çıkan isyanı bastırmak için başlatılan Dersim Harekatı'nın hava saldırısı safhasında yer alan ilk kadın savaş pilotu oldu. Sabiha Gökçen, 1938 senesinde uçağıyla beş gün süren bir Balkan turu gerçekleştirdi. Bu seyahati sırasında Atina, Sofya ve Belgrad gibi şehirleri gezdi. 1940 yılında aynı okulda öğretmenlik yapan Üsteğmen Kemal Esiner ile evlendi. Ancak eşi Kemal Esiner 3 sene sonra yaşamını yitirdi. Sabiha Gökçen daha sonra Türkkuşu Uçuş Okulu'nda başöğretmen olarak çalışmaya başladı. 1955 senesine kadar da bu görevini sürdürdü. Sabiha Gökçen, 22 Mart 2001'de Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesi'nde vefat etti ve Cebeci Hava Şehitliği'nde toprağa verildi. Nur içinde yatsın.

Nuri Demirağ

Nuri Demirağ 1886 yılında Sivas’ın Divriği ilçesinde doğdu.1930'lu ve 1940'lı yıllarda Türkiye'de bir uçak sanayisi kurulması için büyük girişimlerde bulundu.

Nuri Demirağ, döneminin en zengin iş adamlarından biriydi. O yıllarda Ordu'nun uçak ihtiyacı zengin iş adamları ve halktan toplanan bağışlarla temin ediliyordu. Bir gün Nuri Bey’den uçak satın almak için başlatılan bir bağış kampanyasına katılması istendi. Nuri Bey’in cevabı şu oldu: "Benden bu millet için bir şey istiyorsanız, en mükemmelini istemelisiniz. Mademki, bir millet tayyaresiz yaşayamaz, öyleyse bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfundan beklememeliyiz. Ben bu tayyarelerin fabrikasını yapmaya talibim."

İşte o gün, 1936’da, Nuri Bey kararını verdi. Uçak fabrikasını kurmak için çalışmalara başladı. Uçak imalatçısı bir Çekoslovak şirketle anlaştı ve İstanbul / Beşiktaş'ta, şimdiki Deniz Müzesi'nin yanında yaptırdığı atölyede imalat işine başladı. Deneme uçuşlarının yapılması için bir alana ihtiyaç vardı. Bu amaçla Nuri Bey Yeşilköy’deki Elmaspaşa Çiftliği’ni satın alarak buraya bir uçuş pisti ve uçak tamir atölyesi yaptırdı. Uçuş sahası, Avrupa’nın en büyük havalimanı, Amsterdam Havalimanı büyüklüğündeydi. Bugün burası İstanbul Uluslararası Atatürk Havalimanı'nın bulunduğu sahadır

Nuri Bey, bir taraftan uçak imalatına devam ederken, bu uçakları uçuracak pilotların yetiştirilmesi için de bir havacılık okulu açmaya karar verdi ve memleketi Divriğî’de bir Gök Ortaokulu açtı. Sivas’ın hiçbir ilçesinde bir ortaokul yokken açtığı bu Gök Ortaokulu’na kayıtlı tüm öğrencilerin masraflarının kendisi karşılıyordu. Hatta öğrenciler havacılığa özensin ve meslek olarak seçsin diye İstanbul’a götürülüp uçuş dersleri veriliyordu. Pilot yetiştirmek için Yeşilköy'de şimdiki askeri pistin bulunduğu arazide Gök Okulu ismiyle bir uçuş okulu kurdu. Okul 1943’e kadar 290 pilot mezun verdi. O günün şartlarında 290 pilotun yetiştirilmesinin ne kadar büyük bir emekle yapıldığı ve bu sayıda pilotun bir ülkenin hava gücünde ne büyük bir güç olduğu aşikârdır.

Beşiktaş’taki uçak fabrikasında üretilecek planör ve uçakların planlarını,Türkiye’nin ilk Uçak Mühendisleri’nden biri olan Selahattin Reşit Alan çizdi. 1936’da, Nu.D-36 adı verilen ilk tek motorlu uçak üretildi. 1938’de ise Nu.D-38 adlı çift motorlu 6 kişilik ilk yolcu uçağı yapıldı. Sonradan bu uçak, 1944’te, dünya havacılığı yolcu uçakları arasında A sınıfına katılacaktı. 1938 yılında Türk Hava Kurumu tarafından oldukça önemli sayıda uçağın imalatı için sipariş verildi. Türk Hava Kurumu'nun sipariş ettiği uçakların imalatına başlanacakken siparişler iptal edildi. Uçak mühendisi Reşit Alan'ın uçtuğu Nu.D-36 model uçakla Yeşilköy pistine inişte uğradığı kazada hayatını kaybetmesi, Nuri Demirağ için ikinci bir darbe oldu ve sonucunda bütün bu havacılık faaliyetler o noktada son buldu. Nuri Demirağ 1957 yılında vefat etti ve Zincirlikuyu mezarlığında toprağa verildi. Nur içinde yatsın

E. Hava Pilot Korgeneral Enver Akoğlu

Enver Akoğlu 1896 yılında İstanbul'da doğmuştur. Galatasaray lisesinde okurken askerliğe merak etmiş ve Kuleli Askeri Lisesine girmiştir. Kurtuluş Savaşına katılmak üzere 1921 yılında Anadolu'ya kaçmış, Piyade Asteğmen olarak savaşın tüm safhalarına katılmış ve İstiklal madalyası almaya hak kazanmıştır. Pilot olmaya karar vermiş ve pilotaj eğitimini1924 -1926 yılları arasında Fransa'da tamamlamıştır. Değişik tipte pervaneli eğitim ve savaş uçaklarında uçtuktan sonra 1952 yılında Türkiye'nin ilk jet pilotlarından biri olmuştur. Ayni yıl Tuğgenerallik rütbesine yükselmiş ve F-84G'lerden kurulu ilk jet üssümüz olan Balıkesir'e Üs Komutanı olarak atanmıştır. Tümgeneral rütbesiyle Eskişehir Kuvvet Komutanlığı görevi yapmıştır. 30 Ağustos 1957'de Korgeneral rütbesine yükseldikten kısa süre sonra emekliye ayrılmıştır. Bilgisi, çalışkanlığı ve göreve olan düşkünlüğüyle tanınmaktadır. Zamanında Hava Kuvvetlerimizin en iyi pilotlarından biri olarak isim yapmıştır.

2'nci Dünya Savaşı sırasında Romanya Ploeşti petrol tesislerini bombalayan Amerikan B-24 Liberatör tipi dört motorlu bombardıman uçaklarından biri dönüşte yakıtı bitince Türkiye topraklarına mecburi iniş yapmıştır. Hasara uğramayan uçak vasıtalarla Eskişehir meydanına taşınmış ve tamir edilerek uçar hale getirilmiştir. Faal hale getirilen uçağın tecrübesini yapması görevi Enver Akoğlu'na verilmiştir. Akoğlu, hayatında ilk defa gördüğü ve hiç bir özelliğini bilmediği bu uçağın temin ettiği kitabını okuyup, yer kontrollerini tamamladıktan ve rule denemesini yaptıktan sonra bir kaç sorti uçuş yapmıştır. Sonra o uçak Amerikalı pilotlar tarafından Eskişehir'den alınıp götürülmüştür.

Enver Akoğlu'nun Eskişehir meydanında uçuş yaptığı B-24 Liberator Bombardıman Uçağı.

General Enver Akoğlu Eskişehir'de Kuvvet Komutanlığı yaparken orada görevli genç teğmenlerden biri şu anısını anlatmıştır. Genç Teğmen bir gün Meydan Harekât Nöbetçi Subayı olarak nöbet tutarken gece uyuyup kalmıştır. Sabaha karşı saat 3 civarında Akoğlu Paşa kontrol için Meydan Harekata geliyor ve Teğmen arkadaşı uyurken buluyor. Arkadaşımızı uyandırdıktan sonra kendisine Meydan Harekât binasının bütün ışıklarını yakmasını ve bu tesisin 24 saat faal halde olduğunun ancak böyle anlaşılacağını söylüyor.

General Akoğlu'nun Eskişehir' Kuvvet Komutanı olduğu zamanda oradaki F-84G filosunda uçan bir pilot şu anısını anlatmıştır. Enver Akoğlu Galatasaray Lisesi kökenli olduğu ve uçuş eğitimini de Fransa'da tamamladığı için uçuşla ilgili terimlerin Fransızcasını kullanırmış. Bir defasında pilotlara ıslak piste inişlerde, fren yapılmasında dikkatli olunmasını, eğer darbeli fren kullanılmayıp frene devamlı basılırsa uçağın "Coissin d'eau" tesiriyle kayıp pisten çıkacağını anlatmış. Fransızca anlamayan pilotlar, "Coissin d'eau" tabirinin "Su yastığı" anlamına geldiğini sonradan öğrenmişler.

General Enver Akoğlu, 132 değişik tipte uçak ile toplam 4541 saat uçmuştur. Emekli olduktan sonra Türk Hava Yolları Genel Müdürü olarak görev yapmıştır. 1962 yılında vefat etmiş ve Çengelköy Mezarlığı'nda toprağa verilmiştir. Nur içinde yatsın.

E. Hava Pilot Albay Kemal Yada

Albay Kemal Yada 1912 doğumludur. Harp Okulu'ndan 1935 yılında mezun olduktan sonra Hava sınıfına ayrılmış ve Eskişehir Hava Okulu'nda uçuşlara başlamıştır. Sabiha Gökçen de uçuş eğitimi almak üzere ayni tarihte Eskişehir Hava Okulu'na gelmiştir. Rusya'da paraşüt eğitimi gören Sabiha Gökçen'in büyük yeteneğini Atatütk görmüş ve onu pilot olması için teşvik etmiştir. Sabiha Gökçen Eskişehir Hava Okuluna geldiğinde, Kemal Yada ile ayni grupta uçuş eğitimi almıştır. Kemal Yada uçuş okulundan mezun olduktan sonra, zamanın av ve av bombardıman birliklerinde görev yapmıştır.

O tarihlerde milli bayramlarda Eskişehir meydanından kalkan merasim uçuşu kolları, tören geçişinden sonra Etimesgut meydanına inerler ve akşam verilen resmi yemeğe de Atatürk'ün özel davetlisi olarak katılırlarmış.

Aşağıya çıkarılan fotoğrafı pek çok yerde görmüşsünüzdür. Bu fotoğrafın üzerindeki yazılar, bizzat Kemal Yada tarafından yazılmıştır. Fotoğrafta, Ebedi Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk, sağında Sabiha Gökçen ve onun sağında Orgeneral Fahrettin Altay, solunda ilk Hava Kuvvetleri Komutanı olacak Zeki Doğan, dikkatle bir noktaya bakmaktadırlar. Fotoğrafın üzerinde şu yazı dikkati çekmektedir. "Atatürk, biz üç kişi akrobasi yaparken seyrediyor". İşte Kemal Yada, Atatürk'ün havada dikkatle izlediği akrobasi ekibindeki üç pilottan biridir.

Ben 1958 yılı Ağustos ayında Merzifon F-86 üssüne katıldığım yıl Kemal Yada Albay Üs Komutanlığı görevine atanmıştı. Benim ilk Üs Komutanım olan Albay Yada babacan, sevecen tavırlarıyla hepimizin sevgisini kazanmıştı. İleri yaşına rağmen F-86 uçağını çok iyi kullanırdı. Gece uçuşlarında her zaman en son uçuş koluna yazılır ve gece uçuşundan en son inen pilotun kendisi olmasını isterdi. Yemeklerde sözüne sohbetine doyum olmazdı. Ankara'da merasim uçuşundan sonra katıldıkları davette Atatürk'ün kendileriyle ilgilenmesini büyük bir gururla anlatırdı. Biz genç pilotları kendi çocuğu gibi görürdü. Bizlere isimlerimizle değil, teğmen, üsteğmen, oğlum, çocuğum şeklinde hitap ederdi. Kendisine telefon geldiğinde telefonu alır ve "Ben Yada" şeklinde cevap verirdi. Çok sevdiğim Kemal Yada Komutanımla ilgili hiç unutmadığım bir anımı bu vesileyle anlatayım.

Merzifon'da göreve katılışımın üzerinden kısa bir süre geçmişti. Benim pist başı alarm nöbetçisi olduğum bir bayram günü NATO alarmı verildi. O yıllarda hiç kimsenin evinde telefon olmadığından, personele alarm haberinin duyurulması için bir F-86 havaya kalkar, şehir üzerinde pike flapları dışarıda, yüksek motor devriyle uçar, uçağın alçaktan devamlı tur attığını gören personel bir alarm durumu olduğunu anlayarak gönderilen mesai araçlarına binerek üsse gelirdi.

Ben daha önce bir şehir üzerinden çok alçak irtifadan böyle tur atılarak bir uçuş yapmamıştım ve bu benim ilk tecrübem olacaktı. Kalkışımı yaptıktan sonra şehrin ana caddesini karşılayıp ilk alçak geçişimi yaptım. Kısa bir dönüşten sonra şehri 90 derece çaprazdan karşılayıp bir alçak geçiş daha yaptım. Üçüncü ve dördüncü geçişim biraz daha alçaktan ve adeta evlerin damlarını sıyıracak gibi olmuştu. Bu şekilde yedi-sekiz dalış yapmıştım ki uçuş kulesi telsizle beni aradı ve Üs Komutanı sizin derhal meydana dönerek iniş yapmanızı emrediyor dedi. Üsse döndüm ve inişimi yapıp filoya geldiğimde, Emir Subayı beni aradı. Komutanın benimle konuşmak istediğini söyledi ve telefonu Komutana bağladı. Komutanım telefonda: "Oğlum Teğmen! Ortalığı boş buldun, üç defa geçtin, beş defa geçtin. Gözümüz kör değil, kulağımız sağır değil. Alarm verildiğini daha senin ilk geçişinde herkes anladı. Kuleye söylemesem acaba daha kaç defa geçmeyi düşünüyordun? Siz gençlere vur deyince öldürürsünüz. Oğlum sen bu dünyadan başka bir mekâna yer mi değiştirmek istiyorsun? Bir daha sakın böyle saçmalıklar yapma" şeklinde ikaz edip telefonu kapattı. Yada Komutanım beni odasına çağırmak yerine telefonla ikaz etmesinde büyük bir incelik vardı. Herhalde odasına çağırdığı takdirde bu duruma benim çok üzüleceğimi düşünmüştü.

Hava Kuvvetlerimizde Kemal Yada isminden hep saygıyla bahsedilirdi. Yada Komutanım emekli olduktan sonra İstanbul'a yerleşmişti. İstanbul'da yerleşen emekli Komutanlar E.Org.Muhsin Batur, E.Org Nahit Özgür, E.Org.Halil Sözer, E.Org. Halit Toroslu, E.Org. Safter Necioğlu, E.Org.Ahmet Çörekçi, E.Korg.Vecdi Özgül, E.Korg.Şadi Ergüvenç'in de dahil olduğu yemekte her ay bir araya gelirlerdi. Bu havacı komutanlar grubu E.Org.Muhsin Batur tarafından kurulmuştu. Grubun şeref üyesi ise Albay Kemal Yada idi. Muhsin Batur Paşa Eylül 1999'da vefat ettikten sonra grup toplanmaya devam etmişti. Biz İstanbul'a taşındığımızda sağ olsun Komutanlar, beni de gruba dahil ettiler. Yemeğe katıldığım gün Merzifon'da ilk Üs Komutanım Albay Yada ile yıllar sonra karşılaşınca çok sevinmiş ve heyecanlanmıştım.

Yemekteki oturma düzeninde Alb Yada'nın masanın başındaki sandalyede oturduğu ve komutanların onun sağında, solunda yer almış oldukları hemen dikkatimi çekmişti. Yemekte herkes onun ağzına bakar, anlattığı tayyarecilik hikayelerini büyük bir ilgiyle dinlerdi.

Albay Kemal Yada'ya duyulan saygının diğer bir örneğini de E.Orgeneral Ahmet Çörekçi'den dinlemiştim. Çörekçi General Diyarbakır 2'nci Kuvvet Komutanı iken, Kemal Yada Albay, içlerinde E.Orgeneral Nahit Özgür, E.Korgeneral Hikmet Kesim, E.Tümgeneral Kazım Kalafat'ın da bulunduğu bir grup emekli komutan ve subaylarla beraber 15 Mayıs Şehitleri Anma Günü amacıyla Diyarbakır'a geliyorlar. Çörekçi General emekli Komutanların karşılanmasında bir merasim bölüğü hazırlatıyor. E.Orgeneral Nahit Özgür, merasim bölüğünü kendisinin değil Albay Kemal Yada'nın kabul etmesini istiyor. Albay Kemal Yada merasim bölüğünü selamlamak için yürürken, emekli Komutanlar onu takip ediyor.

Değerli Komutanım Kemal Yada Albay vefat ettiğinde grubumuz Selimiye Camisinde yapılan cenaze törenine katılmış ve çok sevdiğimiz Yada Komutanımızı son yolculuğuna uğurlamıştık. Alb Kemal Yada'nın vefatını takip eden ilk yemekte Harbiye Orduevi'nde toplandığımızda, ona duyulan sevgi ve saygının bir nişanesi olarak oturduğu sandalye boş bırakılmış, hatıraları anlatılmış ve rahmetle anılmıştı. Sevgili, değerli Kemal Yada Komutanım nur içinde yatsın!

E. Hava Pilot Tuğgeneral Muzaffer Erbilgin

Muzaffer Erbilgin Manisa / Alaşehir, 1916 doğumludur. Harp Okulu 1939 devresi mezunudur. Uçuş okulundan mezun olduktan sonra pervaneli muharip uçak filolarında görev yapmıştır. 1952 yılında jet filolarımızın kurulmasıyla F-84G uçaklarına geçmiştir. F-84G uçaklarında havadan yere ve havadan havaya atışlarda çok yüksek vuruşlar getiren üstün yeteneğiyle tanınmıştır.

Eskişehir'de genç bir Yüzbaşı iken F-84G'lerde onun filosunda Teğmen olarak görev yapan bir pilotun anlattığına göre bir gün onun liderliğinde 4'lu kol hava yer atışına çıkmışlar. Erbilgin Yüzbaşı onlara :"Ben bugünkü atışta sizin üçünüzün vurduğu mermiden daha fazlasını vuracağım, ona göre beni geçmeye çalışın" demiş. 1958 yılında Bandırma 6'ncı Üs'de F-84G uçaklarında Filo Komutanı iken havada manş hedefine yapılan atışlarda, hedef manşı üzerinde Filo'nun en fazla vuruş getiren pilotuymuş. Onun Filo Komutanı olduğu yılda filo uçucularından bir arkadaşımın anlattığına göre hava yer atışlarından sonra meydana döndükten sonra filoya geldiğinde daha atış nöbetçi subayı tarafından pano üzerindeki atışların sayımı yapılıp filoya bildirilmeden, kaç mermi vurduğunu söyler ve söylediği sayı çıkarmış. Ayni şekilde hava atışlarında da manş hedefine kaç vuruş yaptığını daha manş hedefi meydana getirilip atılmadan ve üzerindeki delikler sayılmadan söylermiş.

Benim Merzifon'da filoya katılışımın ikinci yılında Albay Muzaffer Erbilgin Üs Komutanı olarak atandı. Daha önce F-86 uçaklarında uçmamıştı. Kısa sürede F-86 intibak sortilerini tamamladı ve atış görevlerine başladı. Uçuşlarını bizim filomuzda yapıyordu. Biz Erbilgin Komutanımızın F-84G'lerde uçarken atışlarda ne kadar iyi dereceler yaptığını duyuyorduk ama yeni intibak ettiği F-86 uçağıyla yapacağı atışlarda acaba nasıl vuruşlar getireceğini merak ediyorduk.

Erbilgin Komutanımız hava yer atışına çıktığı daha ilk gün koldaki pilotlardan aşağı kalmayan bir vuruş yapınca hepimiz çok şaşırmıştık. Günler geçtikçe koldaki pilotlardan daha iyi vurmaya başlayınca şaşkınlığımız iyice artmıştı. Hava yer atışlarından sonra havadan havaya atışlara başladığında hava yer atışında olduğu gibi, yine koldaki pilotlardan aşağı kalmayan bir vuruş getirdi. Havadan havaya atışlar ilerledikçe manş üzerinde yine koldaki pilotlardan fazla vuruş getirince yine bizleri şaşırtmıştı.

Erbilgin Komutanımız uçarken devamlı dereceli gözlük takardı. İçimizde dereceli gözlükle uçan başka arkadaşımız yoktu. Atışlarda hem de gözündeki dereceli gözlükle bizlerden iyi vuruş yapınca ona olan hayranlığımız çok daha artmıştı.

Erbilgin Komutanım 5 Temmuz 1995 tarihinde vefat etmiştir. Onun bütün pilotlara örnek olan üstün atış yeteneğini her zaman hatırlayarak; sevgi, saygı ve rahmetle anıyorum

E. Hava Pilot Tuğgeneral Tarık Gökeri

Yıl 1973. Mürted 4'ncü Üs Komutanı Tuğgeneral Tarık Gökeri. Solunda 141'nci F-104 Filo K. Bnb. İrfan Sarp, Sağında 142'nci F-102 Filo K. Bnb.Zekai Altay ve 182'nci F-102 Filo K.Yb.Lütfi Akdemir, o yıl yapılan Hv.Kv. denetlemelerinde kazandıkları şiltlerle görülüyor.

E. Hv Tuğgeneral Tarih Gökeri,1920 Gebze doğumludur. Harp Okulu'ndan 1941 yılında mezun olmuş ve Hava sınıfına ayrılmıştır. İki yıllık pilotaj eğitimini İngiltere'de tamamladıktan sonra Hava Kuvvetlerimizin muharip uçuş birliklerinde görev yapmıştır. Türkiye'nin pervanelilerden jet uçaklarına geçmeye karar verdiği 1951 yılında Amerika'ya jet uçaklarında öğretmenlik yapmak üzere seçilen 8 pilottan biridir. İlk jet filosu 1952 yılında Balıkesir Üssü'nde kurulduğunda pervanelilerden jetlere geçen pilotlara T-33 eğitim uçağı ve F-84G av bombardıman uçaklarında öğretmenlik yapmıştır. F-100 uçaklarının Türkiye'ye geldiği 1958 yılında bu uçaklarla uçmak için seçilen ilk pilotlardan biri olmuştur. F-100 filosunda öğretmenlik ve Filo Komutanlığı yapmıştır. Tuğgeneral rütbesine terfi ettiği 1969 yılında Malatya / Erhaç 7'nci F-100 Üs Komutanlığı'na atanmıştır. Erhaç F-100 Üssü'nde iki yıl Üs Komutanlığı yaptıktan sonra, 1971 yılında Mürted Üs Komutanlığı görevine atanmıştır. Tuğg Gökeri Üs Komutanı olarak atandığı yıl 51'nci yaşını doldurmuştu.

Ben Silahlı Kuvvetler Akademisini bitirdikten sonra Mürted 141'nci F-104 Filo Eğitim Subaylığı görevine atanmıştım. O Ağustos ayında Filo Harekat Subaylığı, bir sonraki yıl da Filo Komutanlığı görevine atandım. O yıllarda Mürted'de 141'nci F-104 Filosu, 142'nci F-102 Filosu ve 182'nci F-102 filosu bulunuyordu.

Tuğgeneral Gökeri 1971 yılı Ağustos ayında Mürted 4'ncü Üs Komutanı olarak atandığında uçuşlarını F-104'lerde yapmak istediğini söyledi. Filomuzda F-104 intibak eğitimini tamamladıktan sonra hava yer atışlarına başladı. 51 yaşındaki bir pilotun oldukça komplike ve kullanılması zor bir uçak olan F-104'lere kısa sürede intibak edişi ve atış sortilerinde iyi vuruşlar yapması hepimizi etkilemişti.

Komutanımız uçuşlarını F-104'lerde yaparken Üssümüzün F-102 uçaklarında da intibak uçuşlarını tamamladı ve eğitim safhasına geçti. Öyle ki Üs Komutanımız bir gün bizim filomuzda F-104'le başka bir gün diğer filoda F-102'lerle uçardı.

Tuğgeneral Gökeri için her şey uçuşla başlar, uçuşla biterdi.Varı yoğu uçuştu. Uçuştan başka bir şey düşünmezdi. Kendisi uçuculukla o kadar iç içeydi ki, yeni satın aldığı, 1971 yılında ilk üretimi yapılan ve o yılların yerli otomobilleri içinde çok tercih edilen Renault 12 Toros model otomobilinin vites kolunu söktürüp, servis dışı bırakılmış bir F-104'ün levyesini, o sökülen vites kolunun yerine taktırmıştı. Renault 12 Toros'un ön panelindeki sürat saatinin hemen bitişiğine de, yine servis dışı bırakılmış bir F-104'ün bordo panelinden sökülen bir EGT (Egsoz harareti) saati taktırmıştı.

TuğgeneralGökeri'nin Üs Komutanlığı döneminde Hava Kuvvetleri Komutanlığı tarafından yapılan yıllık denetleme ve değerlendirmeler sonucunda Üs'sün her üç Filosu'nun başarı ödülleri alması onu son derece duygulandırmış ve mutlu etmişti. Unutulmaz Üs Komutanımız Tarik Gökeri 2001 yılı Kasım ayında vefat etmiştir. Tarık Gökeri Komutanımız nur içinde yatsın!

E. Hava Pilot Yarbay Necati Artan

Necati Artan 1930 Bursa doğumludur. Kara Harp Okulu'ndan 1950 yılında mezun olmuş ve havacılık sınıfına geçmiştir. Eskişehir'de uçuş okulundan mezuniyetini takiben Bursa 5'nci Alay Spitfire filosuna tayin olmuştur. Spitfire filosunun Merzifon meydanına intikal etmesiyle görevine Merzifon'da devam etmiştir. 1952 yılında Balıkesir'de kurulan F-84G filosuna tayin olmuş ve jetlere intibakını tamamlamıştır. Balıkesir filosundayken Marmara üzerinde yapılan havadan havaya atış görevi esnasında F-84G uçağının arıza yapmasıyla paraşütle atlamış ve sahile yakın, denizin sığ olduğu yerde suya inerek bu kazadan kurtulmuştur. 1965 yılında Merzifon F-86 Filo Komutanı olarak atanmıştır. Merzifon'da kendisinin kurduğu 9'lu F-86 Akrotim kolunun liderliği yapmıştır. Türkiye'de daha önce jet uçaklarından ilk akrotim, Balıkesir Üssü'nde Lütfi Gündoğdu liderliğinde F-84G uçaklarıyla 4'lü kol olarak kurulmuştur. Daha sonra Eskişehir'de Erhan Süar liderliğinde F-86 uçaklarıyla 4'lü kol olarak kurulmuş, bu 4'lü F-86 akrotimi daha sonra 5'li ve 7'li kol ile yapılmıştır.

Necati Artan 1964 yılında Merzifon'da Filo Komutanı iken 9 adet F-86 uçağından teşkil edilen akrotimi kurmuştur. 9'lu akrotim kolunun 1965 yılında İstanbul üzerinde yaptığı gösteri uçuşları o yıllarda hafızalarda yer etmiştir. O gösteri uçuşunda 9'lu F-86 kolunun Dolmabahçe camisinin açığından geçerken uçuş kolunu caminin iki minaresi arasında gösteren tarihi fotoğrafı gazetelerin baş sayfalarında yer almıştır. Artan Yarbay 9'lu akrotimden sonra Hava Kuvvetlerimizde ilk defa 12 F-86uçağından teşkil edilen akrotim kolunu kurmuştur. 12'li Akrotim kolu ile sadece bir gösteri uçuşu yapıldıktan sonra tekrar 9'lu akrotim koluna dönülmüştür.

Yarbay Necari Artan 1967 yılı Ağustos ayında 191'nci F-84F Filo Komutanlığı görevine atandığında ben filoda kol uçucusu idim.

O yılın Aralık ayında siyasi durumun gerginleşmesi üzerine izinler kaldırılmış ve Üslere ileri harekat emri verilmişti.Hepimizin çok sevip saydığı Filo Komutanımız Yarbay Necati Artan, yaptığımız eğitim uçuşlarını, muhtemel harekât için teşkil edilen 4'lü kollarda yer alacak pilot isimlerine uygun şeklinde yaptırıyordu. Sporcularını maça hazırlayan bir teknik direktör gibi bizleri muhtemel bir harekât için hazırlıyordu. Bizler bir gün filonun küçük gazinosunda istirahat ederken Filo Komutanımız aniden gazinoya girmiş ve uçak başı alarmı vermişti. Komutanımız pilotların teçhizat odasından kask ve can yeleklerini alıp uçak başına ne kadar zaman içinde gidebileceklerini, kolundaki saatle, dakika ve saniye cinsinden ölçmüştü.

İki gün sonra verilen bir emirle Filomuz başımızda Yarbay Artan, 22 pilotla Bursa / Yenişehir meydanına intikal ettik. F-84F uçakları kalkış rulesi çok uzun bir uçaktı. Hele sıcak yaz günlerinde kalkışlarda uçak pistin sonuna doğru yerden kesilirdi. Tam yakıt ve mühimmat yüküyle F-84F'in kalkış rulesi çok uzun olduğundan, emniyetli bir kalkış için uçağın arka gövdesinin iki yanına JATO (Jet Assistance Take Off) tabir edilen iki küçük roket takılırdı. Uçağın kalkışta ancak bu iki küçük roket motorunun verdiği ilave takatle pistten emniyetle kesilebileceği hesaplanmıştı.

Bir gün uçak park yerinde bu uçaklarımızdan birine takılan JATO sistemiyle ilgili yer personeli tarafından pilotlara tanıtıcı bir brifing verilmesi için biz 22 pilot uçak başında toplandık. Bir silah teknisyeni tarafından verilen brifingi dinlerken nasıl olduysa JATO'lardan birinden dumanlar çıkmaya ve bir kaç saniye içinde de JATO alev almaya başladı. Hepimiz ne olacak diye telaş ve endişeyle yangının başladığı yere bakarken, Yarbay Artan birden üzerindeki uçuş montunu çıkardı ve JATO'nun alevi üzerine örttü. Böylece yangının fazla büyümemiş olmasını sağladı. Bu arada uçak makinistleri hemen koşup yan taraftaki yangın söndürücü minimaksı getirdiler ve JATO'nun üzerine köpüğü püskürtüp yangını tamamen kontrol altına alıp söndürdüler. Şimdi düşünüyordum da o gün JATO'da yangın olayı meydana geldiğinde bütün pilotlar ve yer ekibi arkadaşlarımız uçağın başındayız ve hiç birimizin aklına üzerimizdeki montu çıkarıp alevin üzerine örtmek gelmiyor. İşte Necati Artan'ı unutulmaz havacılar arasına sokan hasletlerinden bir de bu cesaretidir. Bir ay kadar Yenişehir meydanında kaldıktan sonra Balıkesir'e döndük.

Biz Yenişehir meydanında intikalde iken Yarbay Artan'ın Bursa'da oturan annesinin vefat etmiş olduğunu bizler Balıkesir'e döndükten sonra öğrenmiştik. Annesinin vefat ettiğini Üs Komutanı ve yakın arkadaşları dahil hiç kimseye söylememişti. İntikal için gittiğimiz Yenişehir meydanında o zamanlar pilotların kalacağı bir misafirhane yoktu. Filo Komutanımız dahil biz 22 pilot, küçük bir salonda, er koğuşlarından getirilip yerleştirilen çift ranzalı karyolalarda yatıyorduk. Toplu halde ayni koğuşta bir ay kaldığımız halde Filo Komutanımız bizim hiç birimize annesinin vefat ettiğini hissettirmedi. Necati Artan Komutanımız Yenişehir meydanından yarım saatlik mesafedeki Bursa'ya gidip sevgili annesinin cenazesine katılmadı. Görev aşkını ve görevin kutsallığını bundan daha güzel izah edecek bir örnek olabilir mi?

Yarbay Artan, 1968 yılında Türkiye'de ilk defa kurulan F-102 Her Hava Önleme (AWX) Filo Komutanı olarak atanmış, F-102 intibakını ABD'de tamamladıktan sonra Mürted'de F-102 Filo Komutanı olarak görev yapmıştır. Filo Komutanlığı görevinden sonra Hava Kuvvetlerimizden istifa etmiş ve Avustralya'ya gitmiştir. Avustralya'da 15 yıl kadar Avustralya Göçmen İdaresi'nde yönetici olarak çalıştıktan sonra Türkiye'ye dönmüş, ve emekli pilotlardan Necmi Şen ile beraber İstanbul Samandıra meydanında "Gökler Bizimdir" Havacılık Kulübü'nü kurmuştur. Telefonu açınca alo kelimesini veya ismini söylemez,"Gökler Bizimdir" şeklinde cevap verirdi.

Daha sonra çok sevdiği Datça'ya yerleşmiştir. Onun akrotim liderliğini unutmayan Hava Kuvvetlerimiz bir defasında Türk Yıldızları akrotiminin eğitim uçuşunu Datça üzerinde yaptırmış ve onu bu şekilde onurlandırmıştır. Uçuştan sonra Dalaman Havalimanı'na yakıt ikmali için inen Türk Yıldızlarının pilotları büyük bir vefa duygusu göstererek başlarında akrotim kolunun lideri olmak üzere Necati Artan'ın Datça'da yaşadığı evine gitmişler ve onu ziyaret etmişlerdir.

Necati Artan vefat edince cenaze törenine zamanın Muharip Hava Kuvveti Komutanı Orgeneral Abidin Ünal'ın başkanlığında bir heyet ve Türk Yıldızları pilotları katılmış ve Datça'nın Emecik Köyü kabristanında havacılarımız tarafından toprağa verilmiştir. Daha sonra Hava Kuvvetlerimiz tarafından onun akrotim lideri olarak İstanbul üzerinde yaptığı uçuşun yukarıya çıkarılan fotoğrafı bir plaket üzerine işlenmiş ve o plaket mezar taşının üzerine yerleştirilmiştir. Unutulmaz havacımız Necati Artan nur içinde yatsın!

Bu vesileyle, Hava Kuvvetlerimizde isim yapmış, unutulmaz havacılarımızı sevgi, saygı, minnet ve rahmetle anıyorum.

İrfan Sarp
Emekli Hava Pilot Tümgeneral
19 Mart 2019